Tüm dünyada her geçen gün kilo fazlalığı ve obezite artmaktadır. Son 50 yılda kilo fazlalığı ve obezite artarak yaklaşık üç katına çıkmıştır. Günümüzde 2 milyar civarında kilo fazlalığı ve 700 milyon civarında obez erişkin olduğu tahmin edilirken 100 milyon obez çocuk olduğu tahmin edilmektedir. 1980'den günümüze kadar obezite sıklığının, 70'den fazla ülkede ikiye katlandığı ve diğer birçok ülkede de sürekli olarak arttığı saptanmıştır. Ülkemizde de benzer şekilde kilo fazlalığı ve obezite sıklığı artmaktadır. Ülkemizde erişkin erkeklerin %20’sinin ve kadınların %40’ının obez olduğu saptanmıştır.
Obezite gelişmiş ülkelerde en önemli halk sağlığı problemlerinden biridir. Obezite sıklığı günümüzde giderek artış göstermekte ve obeziteye eşlik eden problemlerin sıklığı da artmaktadır. Obezitenin neden olduğu sağlık problemlerinin tedavisi her geçen gün ciddi ekonomik boyutlara ulaşmaktadır. Bu nedenle obezite önlenmesi, hem sağlığın hem de ekonominin korunması için çok değerlidir.
Erişkin yaşlarında obezitenin neden olduğu problemlerin temeli çocukluk yaşlarında atılmaktadır. Çünkü çocukların yaşam süresi uzun olduğu için obezite ne kadar erken başlarsa, obezite ve obezitenin neden olduğu problemler o derece şiddetli olur. Bu nedenle çocukluk yaşlarında obezite mutlaka önlenmeli ve/veya tedavi edilmelidir. Diğer taraftan çocukluk yaşlarında obezitenin artmasıyla birlikte normalde obez erişkinlerde görülen insülin direnci, diyabet, hipertansiyon, karaciğer yağlanması, kalp-damar hastalıkları, cilt problemleri, endokrin problemler, mide-bağırsak problemleri, ortopedik, psikiyatrik ve solunum problemleri obez çocuklarda da görülmeye başlamıştır. Obez çocuklarda bu problemlerin araştırılması, erken tanı ve erken tedavi hayati öneme haizdir.
Açlık insülin düzeyi 15 U/L’den düşük olması normal, 15-20 U/L arasında seyretmesi sınırda ve 20 U/L’den yüksek olması yüksek olarak değerlendirilir.
Çocukluk çağı obezite sıklığındaki artışa paralel olarak, insülin direnci de tüm dünyada giderek artmaktadır. İnsülin direnci, obez çocukların yaklaşık %50’sinde görülmektedir. Özellikle karın yağlanması olan çocuklarda insülin direnci sık görülmektedir.
İnsülin direncine müdahale edilmemesi durumunda ciddi sağlık problemlerine yol açabilmektedir. Obez çocuklarda insülin direncinin varlığı, gelecekte Tip 2 Diyabet, kalp hastalıkları ve metabolik sendrom gibi pek çok önemli hastalığın gelişimine neden olmaktadır.
Boyun ve koltuk altı gibi deri kıvrım yerlerinde Cilt Lekeleri (AkantozisNigrikans), hızlı-aşırı kilo alma, sık ve çabuk acıkma, acıkınca el titremesi, terleme, baygınlık hissi, yemekten sonra halsizlik, sabahları yorgun kalkma, yemeklerden sonra uyku basması, kaygı, tatlı krizleri, üşüme, soğuk terleme, elde-ayakta titreme, kilo vermede zorluk, az yemeye rağmen kilo verememe, konsantrasyon azlığı, algılama güçlüğü, adet düzensizliği, kıllanma (hirşutizm), vücut direncinde azalma, çok hastalanma gibi şikayetler varsa obez çocuklarda insülin direnci düşünülmelidir.
Obez çocuklarda insülin direncinin varlığı, geri dönüşümsüz bir süreç değildir. Obez çocuk ve ergenlerde, sağlıklı beslenme, yaşa uygun kalori alımı, kilo kaybı ve yaşam tarzı değişiklikleri ile insülin direnci gelişiminde önlendiği ve insülin direnci gelişmiş ise iyileştiği saptanmıştır.
Yaşam tarzı değişikliği, insülin direncini önleme ve tedavisinde en önemli noktadır. Yaşam tarzı değişikliği, sağlıklı beslenme ve egzersizi içerir. Özellikle insülin direncinin tedavisinde egzersiz, kilo vermeye göre daha üstündür. Aerobik ve direnci içeren egzersizler çok faydalıdır. İnsülin direnci olan çocuklar için günlük 30-40 dakika süren yüzme veya yürüme gibi bir egzersiz programları önerilmektedir. Adım sayar (pedometreler), fiziksel aktiviteleri izlemek için kullanılabilir.
Sağlıklı beslenme ve kilo verme, insülin direncinin tedavisinde önemlidir. Diyetle yağ alımını ve özellikle doymuş yağ alımını azaltmak, doymamış yağ (örneğin zeytinyağı ve diğer bitkisel yağlar) alımını artırmak, sebze ve meyve tüketimini artırmak ve şeker alımını azaltmak, insülin direnci tedavisinin ana unsurlarıdır. Sebze ve zeytinyağı içeren Akdeniz diyetine ağırlık verilmesi; yüksek oranda işlenmiş gıda ve şekerle tatlandırılmış içeceklerin alımından kaçınılması; vücut ağırlığını azaltmaya ve insülin direncini iyileştirmeye yardımcı olur. Yüksek oranda tam tahıllı bir diyet veya lif alımı insülin direncinin iyileştirmesine ve kilo kaybına yardımcı olur. Probiyotik takviyesi de, insülin direncinin iyileşmesinde katkı sağlar.
D Vitamini takviyesi, obez çocuklarda hem insülin direncinin hem de kalp-damar hastalıklarının gelişmesine engel olur.
Diğer taraftan uygun hastalarda ilaç tedavisi, iştah azalması ve kilo vermeye yardımcı olarak insülin direncinin iyileşmesinde etkili olduğu gösterilmiştir
Tanı Açlık Kan Şekeri
(mg/dL) Tokluk Şekeri (mg/dL) HbA1c
(%) Normal 70–99 <140 ≤5,6
Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) 100–125 140–199
5,7–6,4
Diyabet ≥126 ≥200 ≥6,5
Çocukluk çağı obezitesinin artmasıyla birlikte, Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) (HbA1c >%5,7) ve Tip 2 Diyabet gelişimde artışa neden olduğu gösterilmiştir. Aşırı kilolu çocukların %20-30’unda Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) (HbA1c >%5,7) saptanmıştır.
Obez çocuklarda %20 oranında Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) (HbA1c >%5,7) saptanırken, çok şişman çocukların %30’unda Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) (HbA1c >%5,7) saptanmıştır.
Çocuklarda Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) (HbA1c >%5,7) oranındaki artış, Tip 2 Diyabet görülme sıklığını doğrudan arttırmaktadır. Diyabete yatkınlığı (Prediyabet) olan hastalarda Tip 2 Diyabet gelişme riski 5-10 kadar artmaktadır. Normal kişilerde 5 yıl içinde Tip 2 Diyabet gelişme oranı %4 iken, Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) (HbA1c >%5,7) olan kişilerde Tip 2 Diyabet gelişme oranı %20-30 arasında görülmektedir.
Son üç aylık kan şeker ortalamasını gösteren HbA1c düzeyi %6’nın üzerinde olan ergenlerde Tip 2 Diyabet gelişme riskinin, HbA1c düzeyi %6’nın altında olanlara göre iki kat daha fazla olduğu saptanmıştır.
Tip 2 Diyabet, çocuklar ve ergenlerde sık görülmez. Ancak çocukta Tip 2 Diyabet gelişirse, erişkin yaşlarda Tip 2 Diyabet gelişen hastalara göre daha sık sağlık problemleri görülür ve ortaya çıkan sağlık problemlerinin daha kötü seyretmesi riski yüksektir. Tanı aldıkları zaman Tip 2 Diyabetli çocukların %85-95’i fazla kilolu ve/veya obez olduğu saptanmıştır. Bu nedenle obez çocukların Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) (HbA1c >%5,7) acısından kontrolü ve gelecekte Diyabet gelişmemesi için obezitenin önlenmesi ve tedavisi hayati öneme haizdir.
Obezite, Tip 2 Diyabet için ana risk faktörüdür. Tip 2 Diyabete ilerlemeyi önlemek veya yavaşlatmak için obez hastaların kontrol edilmesi ve bu acıdan taranması çok önemlidir.
Ailesinde Tip 2 Diyabetli hastaların olması obez çocuklarda da risk teşkil eder. Özellikle Cilt Lekeleri (AkantozisNigrikans), tansiyon yüksekliği (hipertansiyon), kolesterol yüksekliği (dislipidemi) ve PolikistikOver Sendromu gibi problemlere sahip olan obez çocuklar Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) (HbA1c >%5,7) ve Tip 2 DiyabetesMellitus acısından mutlaka kontrol edilmelidir. Diğer taraftan annesinde gebelik diyabeti olan obez çocuklar da, Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) (HbA1c >%5,7) ve Tip 2 DiyabetesMellitus için riskli olduğu düşünülmeli ve kontrol edilmelidir.
Sağlıklı beslenme, egzersiz, yaşam tarzı değişiklikleri ve kilo kaybı ile kan şekerinin normalleştiği, Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) (HbA1c >%5,7) ve Tip 2 Diyabetin gelişiminde önlendiği saptanmıştır. Obez çocuklarda ilaç tedavisinin, Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) (HbA1c >%5,7) olan hastalarda belirgin düzenleme yaptığı da gösterilmiştir.
Açlık Yağ Seviyeleri Kabul Edilebilir Sınırda Yüksek Yüksek
Trigliserid (mg/dL) 0-9 yaş <75 75-99 ≥100
Trigliserid (mg/dL) 10-19 yaş <90 90-129 ≥130
LDL-Kolesterol (mg/dL) <110 110-129 ≥130
Total-Kolesterol (mg/dL) <170 170-199 ≥200
HDL-Kolesterol (mg/dL) >45 40-45 <40
Obez çocuklarda ve ergenlerde kolesterol yüksekliğinin (dislipidemi)değerlendirilmesi için kan, açken alınmalıdır.
Trigliserid seviyesi 9 yaşından küçüklerde 75 mg/dl ve 9 yaşından büyüklerde 90 mg/dl’den düşük; LDL-Kolesteron seviyesi 110 mg/dl’den düşük; Total-Kolesterol seviyesi 170 mg/dl’den düşük olması beklenir.
Trigliserid seviyesi 9 yaşından küçüklerde 100 mg/dl ve 9 yaşından büyüklerde 130 mg/dl’den yüksek; LDL-Kolesteron seviyesi 130 mg/dl’den yüksek; Total-Kolesterol seviyesi 200 mg/dl’den yüksek olması belirgin yüksek olarak kabul edilir. Bu çocuklarda sağlıklı beslenme, yaşam tarzı değişikliği ve kilo vermek şarttır.
HDL-Kolesterol seviyesi 45 mg/dl üzerinde olması istenmektedir. 40 mg/dl’nin altında düşük olması istenmez.
Kolesterol yüksekliği (dislipidemi), genellikle çocuk ve ergenlik yaşlarında başlamaktadır. Normal kilolu çocuk ve ergenlerde kolesterol yüksekliği (dislipidemi) %10’unda görülebilirken, fazla kilolu ve obez çocukların %40-50’sinde görülebilmektedir. Obez çocuklardan tipik olarak, LDL-Kolesterol ve Trigliserid yüksekliği ve HDL-Kolesterol düşüklüğü saptanmaktadır. Bu durum obezitenin şiddetliyle paralellik gösterir ve genellikle çocuk ne kadar obez ise kolesterol yüksekliği (dislipidemi) o derece kötü olmaktadır. Özellikle karın yağlanması olan çocuklarda, kolesterol yüksekliği (dislipidemi) sık görülmektedir.
Kolesterol yüksekliği (dislipidemi), erken yaşlarda damar tıkanıklığı ve kalp-damar hastaları riskinin artmasına neden olabilmektedir. Obez ergenlerde kolesterol yüksekliği (dislipidemi) ile ilişkili olarak, kalp-damar hastalıklarına bağlı ölüm ve felç riskinin 2-4 kat arttırdı bildirilmektedir. Bu nedenle iki yaşından itibaren kilo fazlalığı ve obez çocuklarda, kolesterol seviyeleri kontrol edilmelidir.
Kalp-damar hastalıklarına bağlı ölüm ve felç riskinin artması nedeniyle iki yaşından itibaren kilo fazlalığı ve obez çocuklarda, kolesterol seviyeleri kontrol edilmelidir
Özellikle;
Ailesinde kilo fazlalığı, kolesterol yüksekliği (dislipidemi), Tip 2 Diyabet olanlar ve erken yaşlarda kalp-damar hastalıkları olan bireylerin olduğu ailelerin çocukları
Hareketsiz yaşam süren obez çocuklar
Küçük doğan çocuklar
Akantozisnigrikans (kadifemsi ve koyu renkte plaklarla seyreden özellikle koltuk altı ve boyun gibi kıvrım yerlerini tutan cilt problemi), PolikistikOver Sendromu, kıllanma ve akne gibi insülin direnci ile ilişkili durumları olan çocuklar mutlaka kolesterol yüksekliği (dislipidemi) acısından taranmalıdır.
Obez çocuklarda sağlıklı beslenme, yaşam tarzı değişikliği ve kilo vermek, kolesterol yüksekliğinin (dislipidemi) düzelmesinde belirgin etki gösterir. Bazı çocuklarda ilaç tedavisi de gerekebilmektedir.
Çocuklarda kan basıncı yaş, cinsiyet ve boy göz önüne alınarak hazırlanmış özel tablolarla değerlendirilir. Her çocuk için cinsiyet, yaş ve boyuna göre normal kan basıncı değeri farklıdır.
Çocuklarda Tansiyon Yüksekliği (Hipertansiyon) sıklığı, yaklaşık %3 olarak saptanmıştır. Kilo artışı, sıklıkla kan basıncında artışa neden olmaktadır. Obez çocuk ve ergenlerde Tansiyon Yüksekliği (Hipertansiyon) sıklığı, kilo fazlalığının derecesine göre 2-5 kat artmaktadır. Obez çocukların yaklaşık %20-50’sinde Tansiyon Yüksekliği (Hipertansiyon) görülmektedir.
Ancak tek ölçümle hipertansiyonu (tansiyon yüksekliği) saptamak mümkün değildir, günün değişik zamanlarında tansiyon ölçümü yapılması gerekmektedir.
Hem karın yağlanması ile bel çevresinin artmasının hem de vücut yağ miktarının artmasıyla orantılı olarak Tansiyon Yüksekliği (Hipertansiyon) sıklığı artmaktadır. Diğer taraftan Tansiyon Yüksekliği (Hipertansiyon) olan hastaların yaklaşık üçte birinde kilo fazlalığı veya obezite saptanmıştır.
Kilo fazlalığı-obezite ile Tansiyon Yüksekliği (Hipertansiyon) birlikteliği durumunda, kalpte yapısal ve fonksiyonel problemler (kalpte büyüme, yağlanma ve fonksiyon bozukluğu) saptanma riski artmaktadır.
Çocukluk çağında başlayan obezite ve hipertansiyon, erişkin yaşlarda daha büyük sorunlara yol açabiliyor. Başta kalp-damar hastalıkları, insülin direnci, Tip 2 Diyabet, karaciğer yağlanması, psikolojik ve ortopedik sorunlar, uyku bozukluğu gibi birçok hastalıkların gelişmesine sebep oluyor.
Obez çocuklarda halsizlik, zaman zaman çok şiddetli olmayan baş ağrısı, bulantı, kusma ve burun kanaması, bulanık görme, çift görme varsa tansiyon yüksekliği (hipertansiyon) söz konusu olabilir.
Tansiyon Yüksekliği (Hipertansiyon) olan çocuklar, düzenli muayenelerle izlenmelidir. Bu izlemin amacı, hipertansiyonu kontrol altına almak, çocuklukta ve erişkinlikte yaşam kalitesini sağlayabilmek ve organ hasarını önlemektir.
Çocuklukta başlayan obezite ve hipertansiyon tedavi edilmez ve önlem alınmazsa erişkin yaşta da devam eder. Kontrol altına alınmamış hipertansiyon erken yaşta hedef organ hasarı oluşmasına ve organ yetmezliklerine kadar gidebilen sonuçlara yol açabilir.
Tedavide en önemli nokta, sağlıklı beslenme, yaşam tarzı değişikliği ve kilo kaybıdır. Hastalara tuz kısıtlaması yapılmalıdır. Bazı vakalarda Tansiyon Yüksekliği (Hipertansiyon) için ilaç tedavisi de gerekebilir.
Metabolik Sendromun, insülin direnciyle başlayan obezite (özellikle karın yağlanması), Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) veya Tip 2 Diyabet, kolesterol yüksekliği (dislipidemi), tansiyon yüksekliği (hipertansiyon) ve kalp-damar hastalıkları gibi sistemik bozuklukların birbirine eklendiği ölümcül bir endokrin problemdir.
Metabolik Sendrom, çocuk ve ergenlerde obezitenin artmasına paralel olarak sürekli artık göstermektedir. Metabolik Sendrom sıklığı tüm popülasyonda %1-7 arasında seyrederken obez çocukların %10-30’unda Metabolik Sendrom görüldüğü bildirilmektedir.
Metabolik Sendromlu hastalarda en önemli problemlerden biri, kalp-damar hastalıkları ve erken ölüm riskinin artmış olmasıdır. Ayrıca Metabolik Sendromlu hastalarda, insülin direnci, Tip 2 Diyabet, Tansiyon Yüksekliği (Hipertansiyon), Kolesterol Yüksekliği (Dislipidemi), böbrek hastaları, karaciğer yağlanması, PolikistikOver Sendromu, eklem-kemik problemleri ve kanserlerde artış görülmektedir.
Erişkinlere göre çocukların yaşam süreleri çok daha uzun olduğu için, Metabolik Sendromlu çocukların çok iyi izlenip zamanında tanı konulup, tüm risk faktörlerinin tedavi edilmesi gerekir.
Çocuklarda Metabolik Sendromun, obezite (özellikle karın yağlanması), Diyabete Yatkınlık (Prediyabet) veya Tip 2 Diyabet, kolesterol yüksekliği (dislipidemi) ve tansiyon yüksekliği (hipertansiyon) olan her çocukta düşünülmeli ve varsa en kısa zamanda tedaviye başlanmalıdır.
Obezitenin sık görülmesi ile birlikte, Metabolik Sendrom da tüm dünyada giderek artmaktadır. Sağlıklı beslenme, kilo kaybı ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişiklikleri Metabolik Sendromun tedavisinin temelini oluşturur ve en etkili yaklaşımdır.
Obez çocuklarda, genellikle ergenlik çağının başlangıcında tansiyon yüksekliği, kolesterol yüksekliği, karaciğer yağlanması, ürik asit yüksekliği, insülin direnci ve diyabete yatkınlık gibi problemlere zaten sahiptir.
Özellikle gelişmiş ülkelerde, obezite ve Tip 2 Diyabet sıklığı önemli ölçüde artmıştır. Çocukluk çağı obezitesi, erişkin yaşlarda da obezitenin devam etmesi ve obezite ile ilişkili sağlık problemlerine (kalp-damar hastalıkları, tansiyon yüksekliği, uyku apnesi, bazı kanser türleri) neden olması açıcından önemli bir problemdir.
Ürik asit, tüketilen gıdalarda bulunan pürin yapısı içeren moleküllerin yıkılmasıyla oluşan bir üründür. Özellikle pürin açısından zengin gıdaların tüketilmesi (kırmızı et ve et suyu, ciğer, yürek, dalak, böbrek, işkembe vb sakatatlar, alabalık, ton balığı, sardalya ve midye, pastırma ve salam gibi işlenmiş etler, nohut, mercimek, fasulye, gibi baklagiller, alkollü içecekler, şekerli yiyecek ve içecekler) sonucu fazla miktarda ürik asit oluşur. Ürik asit yüksekliği durumunda, oksidadif stres, inflamasyon, damar yapısında bozulma (endoteryaldisfonksiyon), tansiyon yüksekliği ve kalp-damar hastalıkları gibi problemlerin ortaya çıkmasını arttırır.
Kilo fazlalığı olan hastalarda ürik asit düzeylerinin de belirgin yüksek olduğu gösterilmiştir. Hatta kilo fazlalı (özellikle vücut kitle indeksi) ne kadar yüksek ise serum ürik asit düzeylerinin de o derece yüksek olduğu saptanmıştır.
Erişkinlerde ürik asit yüksekliği, Tip 2 diyabet, obezite, böbrek hastalığı, böbrek taşları, gut gibi eklem ve kemik problemleri ve hipertansiyon gibi diğer birçok hastalıkla da ilişkilendirilmiştir.
Ürik asit yüksekliği, insülin direnci, Tip 2 diyabet ve Metabolik Sendrom gelişimi için risk faktörü olduğu vurgulanmaktadır. Ürik asit yüksekliği, insülin direncini artırabilir veya kötüleştirebilir. Diğer taraftan insülin direnci geliştiğinde, ürik asitin böbrek aracılığı ile vücuttan atılımını azaltabilir.
Ürik asit yüksekliği olanlarda Metabolik sendrom gelişme olasılığının %35 arttığı saptanmıştır.
Ürik asit yüksekliği olanlarda, tansiyon yüksekliği (hipertansiyon) kolesterol yüksekliği (dislipidemi), diyabete yatkınlık (prediyabet), erken yaşlarda damar kireçlemesi (ateroskleroz) daha sık görülmekte ve dolayısıyla Metabolik Sendrom ve kalp-damar hastalıklarının da gelişme riskinin arttığı saptanmıştır.
Kilo fazlalığı olan hastalarda ürik asit düzeylerinin de belirgin yüksek olduğu gösterilmiştir. Hatta kilo fazlalı (özellikle vücut kitle indeksi) ne kadar yüksek ise serum ürik asit düzeylerinin de o derece yüksek olduğu saptanmıştır.
Obezite ile ürik asit yüksekliği birlikteliği, daha erken yaşlarda yaşamı tehdit eden birçok probleme (tansiyon yüksekliği (hipertansiyon) kolesterol yüksekliği (dislipidemi), diyabete yatkınlık (prediyabet), erken yaşlarda damar kireçlemesi (ateroskleroz), Metabolik Sendrom, kalp-damar hastalıkları, eklem problemleri, böbrek hastalıkları gibi) neden olabilmektedir. Tüm bu problemlerden dolayı kilo fazlalığı ve obez olan her çocuk ve ergen, ürik asit düzeyleri acısından mutlaka kontrol edilmelidir. Erken tanı ve tedavi çok önemlidir.
Ürik asit yüksekliğinin tedavisinde en önemli nokta erken tanıdır.
Obez çocuklarda sağlıklı beslenme, egzersiz ve kilo verme derecesine bağlı olarak, serum ürik asit düzeylerinin de belirgin düştüğü gösterilmiştir. Tam tersine daha fazla kilo alan çocuklarda da serum ürik asit düzeylerinin de belirgin yükseldiği saptanmıştır.
Beslenmede pürin açısından zengin olduğu için tüketildiğinde ürik asit seviyelerini yükselten gıdalara dikkat edilmelidir. Özellikle kırmızı et, et suyu, ciğer, yürek, dalak, böbrek, işkembe, sakatatlar, alabalık, ton balığı, sardalya, midye, küçük balıklar, pastırma, salam, nohut, mercimek, fasulye, gibi baklagiller, alkollü içecekler, şekerli yiyecek ve içecekler olabildiğince tüketilmemelidir.
Tüm bu önlemlere rağmen ürik asit yüksekliği devam ederse ürik asit seviyelerini düşürmek için ilaç tedavileri de yapılabilmektedir.
Çocuklarda kemiğin sağlıklı büyüme ve gelişimi için D Vitamini çok önemlidir. D Vitamini Eksikliği tüm dünyayı etkileyen pandemik bir problemdir. D Vitamini Eksikliğinde, kalsiyum metabolizması olumsuz etkilenmekte ve kemiğin sağlıklı ve kaliteli gelişimi bozulmaktadır.
D Vitamini Eksikliği, özellikle kemik gelişimini bozmakla birlikte depresyon, diyabet, kanser, solunum yolu enfeksiyonları, otoimmün ve kalp-damar hastalıkları sıklığında artışa neden olmaktadır.
Çocuk ve ergenlerde kilo fazlalığı ve obezitenin küresel sıklığı da ciddi bir şekilde artmaktadır. Dünyada 2025 yılına kadar 206 milyon çocuk ve ergenin kilo fazlalığı-obez olacağı hatta 2030 yılına kadar bu sayının 254 milyonu bulacağı tahmin edilmektedir. Diğer taraftan mevcut yaşam şartlarından dolayı çocuk ve ergenlerde obezitenin önüne geçmenin kolay olmayacağı ileri sürülmektedir. Çocuk yaşlarında başlayana obezite, erişkin yaşlarda da artarak devam ederek obezite ile ilişkili Tip 2 diyabet, kalp-damar hastalıkları ve diğer problemlerin çok daha sık görüleceği tahmin edilmektedir.
Kilo fazlalığı ve obez çocuk ve ergenlerde, mikrobesin eksiklikleri sıklıkla görülmektedir. Bunlardan en sık olanı D Vitamini Eksikliğidir. Kilo fazlalığı ve obez çocuk ve ergenlerde D Vitamini üretim ve metabolizmasında problemler olduğu saptanmıştır. Bu durumda normal kilolu çocuklara göre kilo fazlalığı ve obez çocuk ve ergenlerde serum D Vitamini düzeylerinin daha düşük olduğu gösterilmiştir. Diğer taraftan çocuk ve ergenlerde sık görülen kilo fazlalığı ve obezitenin, D Vitamini Eksikliği ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Dünya çapında çocuklarda, kilo fazlalığı-obezite ile D Vitamini Eksikliği sıklığı, bir pandemiye işaret eder gibi sürekli artmaktadır. Obez çocuk ve ergenler arasında D Vitamini Eksikliği sıklığı son derece yüksektir (Almanya'da %95, Amerika Birleşik Devletleri'nde %80 ve Rusya’da %92). Obez çocuklarda, D Vitamini yetersizliği geliştirme riskinin 4 kat fazla olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle kilo fazlalığı veya obez çocuklarda D Vitamini Eksikliğinin saptanması ve tedavisi çok önemlidir.
Çocuk ve ergenlerde kemik oluşumu ve büyüme süreci çok aktif olduğu için, D Vitamini Eksikliğinde kemikler çok olumsuz etkilenmektedir. Bu nedenle de erken yaşlarda kemik erimesi ve kemik kırıklarının oluşma riski artmaktadır.
Diğer taraftan D Vitamini Eksikliği, vücutta yağ birikmesine ve kilo almayı kolaylaştırıcı bir faktördür. D Vitamini Eksikliği olan kilo fazlalığı ve obez çocuklar, kolay kilo almakta ve kilo vermeleri zorlaşmaktadır.
Serum D Vitamini düzeyi ile insülin direnci arasında belirgin bir ilişki saptanmıştır. Bu nedenle D Vitamini takviyesi, insülin direncini önlemede etkili olduğu vurgulanmaktadır.
D Vitamini Eksikliği olan çocuklarda kolesterol yüksekliği (dislipidemi) de sık görülmektedir ve bu durumda kalp-damar hastalıkları gelişme riski çok ama çok artmaktadır. Diğer taraftan obez çocuklara D Vitamini takviyesinin kalp-damar hastalıkları gelişme riskinin azalmasında etkili olduğu gösterilmiştir.
D Vitamini, özellikle kemikler üzerine etkisi olsa da kemik dışındaki dokularda da çok önemli etkileri olmaktadır. D vitamini eksikliğinde, bağışıklık sistemin bozulduğu ve enfeksiyonlara yatkınlığı arttırdığı saptanmıştır. Bu nedenle D vitamini eksikliğinde, hem enfeksiyonlar hem de otoimmun hastalıklar daha sık görülür. Örneğin obez çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonları, normal kilolu çocuklara göre 1,5 kat kadar daha sık görülmektedir.
D Vitamini Eksikliği olan hastalarda diyabet, tansiyon yüksekliği (hipertansiyon), kalp-damar hastalıkları ve çeşitli kanser türlerinin gelişiminin arttığı saptanmıştır. Diğer taraftan D Vitamini Eksikliği olan hastalarda bağışıklık sisteminin zayıf olduğu ve hastalıklara meyil oluştuğu ve hatta erken ölüm riskinin olduğu saptanmıştır.
Çocuklarda, hem obezitenin görülme sıklığının artması hem de obezlerde D Vitamini Eksikliği gelişme riskinin de çok yüksek olması nedeniyle obez çocuklar, mutlaka D Vitamini Eksikliği açısından kontrol edilmelidir. Çünkü kilo fazlalığı ve obez çocuklarda D Vitamini Eksikliğinde hem kemik ve kemik dışı dokularda problemler olmakta hem de mevcut D Vitamini Eksikliği kilo vermeyi zorlaştırmaktadır.
Kilo fazlalığı ve obez olan çocuklarda, hem D Vitamini Eksikliğini düzeltmek için hem de oluşan metabolik problemleri azaltmak-iyileştirmek için normalden daha yüksek dozlarda D Vitamini tedavi dozları gerektiği saptanmıştır. Ayrıca yüksek doz D Vitamini takviyesi insülin direncinin düzelmesinde de faydalı olduğu gösterilmiştir.
Avrupa Birliği nüfusunun %50'sinden fazlasının aşırı kilolu olduğu ve 2012'de 6 kişiden 1’inin obez olduğu tahmin ediliyor. 2015 yılında, toplam 107,7 milyon çocuğun (ve 603,7 milyon yetişkin) obez olduğu saptanmıştır, bu da dünya çapında çocuklarının %23'ünü oluşturmaktadır.
Obezitenin çocukluk yaş grubunda artmaması için gösterilen yoğun gayretler ile küçük çocuklarda obezite sıklığının sabit kalması hatta bazı ülkelerde azalması gelecek adına ümit verici olsa da, ergenlerde obezite sıklığı ve bezitenin şiddeti hala artmaya devam etmektedir. Bu da obezite nedeniyle ortaya çıkan sağlık problemlerinin de artmaya devam etmesi anlamına gelmektedir.
Tiroid hormonları, vücut metabolizması, ısı dengesi, gıda alımı ve yağ metabolizmasınındüzenlenmesinde rol oynar.
Obezite ve tiroid fonksiyonu yakından ilişkilidir. Tiroid hormonları enerji harcamasını ve iştahı düzenler. Tiroid hormon bozuklukları, kilo fazlalığı ve obez çocuklarda en sık görülen hormonal bozukluktur. Kilo fazlalığı ve obezitesi olan hastalarda saptanan tiroid fonksiyonlarındaki değişiklikler, enerji harcamasını artırmak ve kilo alımını azaltmak için ortaya çıkan bir adaptasyon gibidir.
Obez hastaların %15-25’inde tiroid hormon bozuklukları görülür. Obez çocuk ve yetişkinlerde, herhangi bir tiroid hastalığı olmaksızın, en sık görülen tiroid problemleri T3 ve TSH yükseklikleridir (normalin üstünde veya normal aralığın biraz üzerinde). Obez hastaların %15-20’sinde T3 yüksekliği ve %3-5’inde ise TSH yüksekliği saptanır. T3 ve TSH yükseklikleri, vücut ağırlığı ve vücut kitle indeksi ile ilişkilidir. Çocuk ve ergenler ne kadar kilosu ise, T3 ve TSH yükseklikleri o derece fazla olur. T4 düzeyleri genellikle açlıktan veya aşırı beslenmeden etkilenmez ve normal kilolu ve obez çocuklarda benzerdir.
Obez hastalarda otoimmün tiroid hastalıklarının göstergelerinden olan tiroid otoantikorları normalden daha sık görülür. Özellikle TSH değeri yüksek olan obezlerde, tiroid otoantikor pozitifliği daha sık (%5-10) görülür.
Obez çocukların tiroid ultrason taramasında sıklıkla, orta düzeyde artmış TSH seviyeleri nedeniyle tiroid hacminde artış görülür. Ultrasonda saptanan diğer problem de hastaların %30-40’ında otoimmün tiroid hastalıklarına özgü hipoekoik görüntü saptanmaktadır. Ancak bu hastalarda tiroid otoantikorları saptanmaz.
Kilo fazlalığı ve obezitesi olan hastalarda tiroid hormonlarındaki değişiklikler, kilo alımına uyum süreci olarak düşünülebilir. Çünkü T3 düzeylerindeki artış, hem dinlenme esnasındaki enerji harcamasında hem de toplam enerji harcamasında artışa yol açmaktadır. Bu durumda fazla kilolu ve obez hastalarda artan T3 hormonu, enerji harcamasını arttırarak kilo vermeyi kolaylaştırır ve kilo almayı zorlaştırır. Fazla kilolu ve obez hastalarda ortaya çıkan tiroid hormonlarındaki bu değişiklikler, eğer hastalarda otoimmün tiroid hastalığı ve iyot eksikliği yoksa, genellikle herhangi bir tedavi gerektirmez.
Diğer taraftan fazla kilolu ve obez hastalar kilo verdiklerinde (vücut ağırlığının %5’inden fazla), serum T3 ve TSH seviyelerinde önemli bir düşüşler saptanmaktadır. Kilo verildiğinde T3 ve TSH değerlerindeki düzelme, açlık insülin seviyelerindeki düzelme ile paralellik göstermektedir. Ancak kilo verdikten sonra T3 düzeylerinin azalması, istirahatteki enerji harcamasını ve toplam enerji harcamasının azalmasına neden olur. Bu durumda enerji harcaması azaldığı için maalesef verilmiş vücut ağırlığını korumak zorlaşır ve hastanın verdiği kiloyu geri almamak ve kilosunu korumak için daha fazla gayret etmesi gerekir. Aksi halde hasta tekrar kilo alabilir.
Kilo fazlalığı ve obezitesi olan hastalarda, tiroid hormon bozuklukları sık görülmektedir. Bu nedenle kilo fazlalığı ve obezitesi olan her hasta, tiroid hormonları acısından kontrol edilmelidir.
Tiroid hormon ilaçları ile metabolizmayı hızlandırarak kilo verilebileceğine inanılmasına rağmen, obez hastalarda kilo vermek için tiroid hormon ilaçlarının kullanılması doğru değildir.
Öyle ki tiroid hormon eksikliği olan (hipotiroidili) obez çocuklarda, tiroid hormon ilaçlarının kullanılması vücut ağırlığında anlamlı bir değişikliğe neden olduğu gösterilememiştir. Hatta obez hastalarda kilo vermek için tiroid hormon ilaçlarının verilmesi, vücutta tiroid hormon fazlalığına (iyatrojeniksubklinikhipertiroidi) neden olur.
Obez hastalarda kilo vermek için tiroid hormon ilaçlarının verilmesiyle oluşan vücutta tiroid hormon fazlalığında (iyatrojeniksubklinikhipertiroidi), çarpıntı, sinirlilik, ellerde titreme, sıcak basması ve terleme gibi şikayetler ortaya çıkabilir. Ayrıca hastaların yaşam kalitesi bozulur ve ilerleyen yıllarda kalp-damar hastalıkları, kemik erimesi (osteoporoz), kemik kırıkları, bunama ve Alzheimer hastalığının gelişme riski artabilmektedir.
Kilo fazlalığı ve obezitesi olan hastalarda, otoimmün tiroid hastalığı veya iyot eksikliği yoksa, kilo fazlalığı nedeniyle ortaya çıkan tiroid hormonlarındaki değişiklikler nedeniyle genellikle herhangi bir tedavi gerekmez.
Kilo fazlalığı ve obez çocuklarda hafif artmış TSH (5-7 mU/L) değerlerinde, tiroid hormon tedavisi gerekli değildir. Ancak kilo fazlalığı ve obez çocuklarda TSH değerleri daha yüksek ise, tiroid hormon tedavisine başlama kararı bireysel olarak alınmalıdır. Unutulmaması gereken en önemli nokta, kilo fazlalığı ve obez çocuklarda TSH değerleri yüksek ise, çoğunlukla herhangi bir tedaviye ihtiyaç yoktur ve kilo verilince TSH-T3 değerleri normale döner.
Obez hastalarda, kabızlık, reflü, irritable bağırsak sendromu, karın ağrısı, safra kesesi taşı ve karaciğer yağlanması gibi problemler sık görülmektedir. Bu problemler çoğunlukla Obezitenin şiddetine, beslenme alışkanlığına ve hareketsiz yaşama bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
Karaciğer yağlanması, tüm dünyada obezite artışı ile beraber hem erişkinlerde hem çocuklarda artmaktadır. Kilo fazlalığı-obezite ve insülin direnci, karaciğer yağlanması için önemli bir risk faktörüdür. Çocuklarda karın yağlanması veya vücut kitle indeksi artışıyla birlikte, karaciğer yağlanması sıklığının arttığı gösterilmiştir. Karaciğer yağlanması, çocuklarda %3 oranında saptanırken, obez çocukların yaklaşık %50’sinde saptanmaktadır.
D Vitamini Eksikliği de, karaciğer yağlanması ile beraber sık görülmektedir. D Vitamini Eksikliğinin tedavi edilmesi önemlidir.
Obez çocuklarda Karaciğer Yağlanması riski yüksektir. Ancak obez çocuklardaki Karaciğer Yağlanmasının en korkutucu tarafı, herhangi bir belirti vermeyip sessiz bir hastalık olmasıdır.
Obez çocukların karaciğerinde aşırı yağ biriktiğinde, karaciğerde iltihaplanmaya ve hücre hasarına yol açtığı görülmektedir. Obez çocuklardaki Karaciğer Yağlanması tedavi edilmezse, karaciğerdeki hasar artabilir ve ömür boyu sorunlara neden olabilir. Özellikle erişkin yaşlarda karaciğer yetmezliği ve hatta karaciğer kanseri geliştirme riski artabilir. Ne yazık ki erişkin kadınlarda karaciğer naklinin en önemli nedeni obeziteye bağlı Karaciğer Yağlanmasıdır. Erişkin erkeklerde de alkolik karaciğer hastalığından sonra 2. sırada obeziteye bağlı Karaciğer Yağlanmasıdır yer almaktadır.
Diğer taraftan Karaciğer Yağlanması, Tip 2 Diyabet, Tansiyon Yüksekliği (Hipertansiyon), Metabolik Sendrom ve kalp-damar hastalıklarının gelişmesine katkı sağlamaktadır. Bu nedenle Karaciğer Yağlanmasının önlenmesi ve erken tedavi edilmesi önemlidir.
Tüm obez çocukların karaciğer yağlanması açısından mutlaka değerlendirilmesi gerekmektedir. Özellikle çocukta insülin direnci belirtileri varsa ve ailede karaciğer yağlanması sık görülüyorsa, çocuklar mutlaka karaciğer yağlanması açısından kontrol edilmelidir. Karaciğer yağlanması için kilo fazlalığı-obezitesi olan çocuk ve ergenlerde karaciğer fonksiyon testleri (özellikle ALT ve AST değerleri) kontrol edilmelidir. Ancak karaciğer fonksiyon testlerinin (ALT ve AST değerlerinin) normal olması, karaciğer yağlanmasının olmadığını göstermez. Özellikle ALT değerinin normal veya hafif yüksek olması karaciğer yağlanması dışlamaz. ALT değerinin, erkeklerde >25 U/L ve kızlarda >22 U/L olması karaciğer yağlanması lehinedir. ALT değeri normal olan kilo fazlalığı-obezitesi olan çocukların, sağlıklı beslenme, yaşam tarzı değişiklikleri ve kilo kaybı ile birlikte, karaciğer yağlanması için karaciğer fonksiyon testlerinin (ALT ve AST değerlerinin) tekrarlanması önemlidir. ALT değerlerinin hafif yüksek olması durumunda (<80 U/L), ALT değerlerinin yakın takip edilmesi ve 3-4 ayda bir kontrol edilmesi önemlidir. Hastaların takibinde ALT değerinin yüksek seyretmesi durumunda, karaciğer yağlanması gelişme riski yüksektir. Ancak takip esnasında ALT düzeyinin yüksek seyretmesi durumunda (kızlar için 44 U/L ve erkekler için 52 U/L’nin üzerinde) tam bir değerlendirme için Çocuk Gastroenteroloji Uzmanına başvurmak önemli ve gereklidir.
Karaciğer yağlanması için karaciğer ultrasonu da yapılması gerekir. Karaciğer ultrasonu, hastaların yaklaşık %90’ında doğru sonuç vermektedir.
Obez çocuklarda, Karaciğer Yağlanmasını tersine çevirebilecek veya tedavi edecek bir ilaç yoktur. Bununla birlikte, yaşam tarzı değişiklikleri hem kısa hem de uzun vadede hastalığın iyileşmesi sağlayabilir veya hastalığın ilerlemesine engel olabilir. Karaciğer Yağlanması olan obez çocukların beslenmesi düzenlenirken daha az kalori, daha az şeker ve daha az yağ içeren bir beslenme planı geliştirmek faydalı olacaktır. Ayrıca egzersizin arttırılması da katkı sağlar. Kilo vermek önemlidir. Ancak asıl önemli olan sağlıklı beslenme ve rutin fiziksel aktiviteyi içeren yaşam tarzı değişiklikleri olmalıdır. Çocuklara, cips, gazlı içecekler ve paketli gıdaların sağlıklarına nasıl zarar verdiğini ve sebze-meyvelerin aslında sağlıklarına nasıl yardımcı olabileceği anlatılmalıdır. Egzersiz için çocuklar, basketbol, futbol, dans, aile ile yürüyüş veya bisiklete binmeye teşvik edilmelidir.
Karaciğer yağlanması olan bazı çocuklarda E vitamini ve balık yağı kullanımı da faydalı olabilmektedir.
Sağlıklı beslenme ve yaşam tarzı değişikliğine rağmen karaciğer fonksiyon testlerinin (ALT ve AST değerlerinin) bozukluğunun devam etmesi durumunda, karaciğer biyopsisi de yapılması gerekebilir. Çünkü karaciğer yağlanması ciddiye alınmayıp, kontrol ve tedavi edilmez ise erişkin yaşlarda siroz (karaciğer yetmezliği) gelişebileceği unutulmamalıdır.
Kilo fazlalığı ve obezitesi olan çocuklarda, erken kıllanma (prematüre adrenarş) sık görülmektedir. Obez çocuklarda böbrek üstü bezinden hormon üretimi artmaktadır. Hormon üretiminin artması obez çocuklarda, erken kıllanma (prematüre adrenarş), erken kasık kıllanması (prematüre pubarş), kemik yaşında ilerlemesi ve erken ergenliğe neden olabilmektedir.
Obez çocuklarda erken kıllanma (prematüradrenarş), kemik yaşının ilerlemesi ile ilişkilidir. Ayrıca kemik yaşının ilerlemesi, ergenliğin daha erkene başlamasına veya erken ergenliğe, erişkin boyun normalden daha kısa olmasına ve erişkin yaşlarda obezite ile ilişkilidir. Kilo fazlalığı ve obez çocuklarda erken ergenlik, normal kilolu çocuklara göre 2 kat daha fazla görülmektedir. Obez çocuklarda erken ergenlik görülme oranı, 1960’lı yıllara göre 2000’li yıllarda 3 kat artmıştır. Diğer taraftan zayıf çocuklar yaşıtlarına göre ergenliğe daha geç girmektedir.
Erken Kıllanmanın (Prematüre Adrenarş) önceleri iyi huylu ve kendi kendini sınırlayan bir fizyolojik süreç olduğu düşünülüyordu. Ancak çalışmalarda erken kıllanması (prematüre adrenarş) olan çocuklarda, Metabolik Sendrom gelişme riskinin yüksek olduğu saptanmıştır. Ayrıca Erken kıllanması (Prematüre Adrenarş) olan kızlarda PolikistikOver Sendromu geliştirme riskinin de yüksek olduğunu göstermektedir.
Diğer önemli nokta, erken ergenliğe giren obez çocuklar kilo verse de, erken ergenlik sürecine etki etmemektedir. Ergenliğe girmiş çocuklar kilo verdiklerinde, ergenlik süreci devam eder ve durmamaktadır. Bu nedenle, çocuklarda erken ergenliğin önlenmesi için çocukluk çağı obezitesinin önlenmesi çok önemlidir. Yani erken ergenlik gelişimini önlemek için, çocuklar ergenlik yaşına ulaşmadan çok önce obezite önlenmelidir.
Kız çocuklarında 8 yaşından ve erkek çocuklarda 9 yaşından önce ergenlik bulgularının başlaması, erkendir.
Obez çocuklarda Erken Kıllanma (Prematüre Adrenarş) ve Erken Ergenlik görülme sıklığını yüksek olması nedeniyle ailelerin dikkatli olması çok önemlidir. Meme büyümesi, penis büyümesi, testis büyümesi, saçlarda yağlanma, ter kokusu, sivilce, koltuk altı ve kasık kıllanması gibi ergenlik bulgularının kızlarda 8 ve erkeklerde 9 yaşından önce görülmesi halinde mutlaka kontrol edilmelidir. Diğer taraftan obez kızlarda 8 yaşından sonra ergenlik bulguları başlasa da obezite nedeniyle ergenlik sürecinin hızlı ilerleyip erken adet görmesi de söz konusu olabilir ve dikkatli olunmalıdır.
Bu nedenle obez çocuklar muayene edilirken Erken Kıllanma (Prematüre Adrenarş) ve Erken Ergenlik acısından da değerlendirilmeli ve dikkatli bir şekilde muayene edilmelidir. Muayene esnasında, hem çocuğunuz gelişimi, ergenliğinin evresi hem de altta yatabilen hastalıkların bulguları değerlendirilecektir.
En önemli nokta, çocuklarda obezite oluşması önlenmelidir. Diğer önemli nokta, erken ergenliğe giren obez çocuklar kilo verse de, erken ergenlik sürecine etki etmemektedir.Ergenliğe girmiş çocuklar kilo verdiklerinde, ergenlik süreci devam eder ve durmamaktadır. Bu nedenle, çocuklarda erken ergenliğin önlenmesi için çocukluk çağı obezitesinin önlenmesi çok önemlidir. Bu amaçla, sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktiviteler teşvik edilmelidir.
Yakın zamanlarda yapılan bir çalışmada, fazla kilolu ve obez erkek çocuklarda hem erkeklik hormonu (testosteron) üretiminin azaldığı hem de testis ve penis büyümesinin yaşıtlarına göre küçük kaldığı saptanmıştır. Obezlerde penis uzunluğunun, normal kilolu çocuklara göre yaklaşık %11 daha kısa olduğu gösterilmiştir.
Penis büyümesi, cinsel gelişimin önemli bir göstergesini temsil eder. Fazla kilolu ve obez erkek çocuklarda, hem erkeklik hormonu (testosteron) üretiminin azaldığı hem de testis ve penis büyümesinin yaşıtlarına göre küçük kaldığı saptanmıştır. Aynı çalışmada obez erkek çocukların yaşıtlarına göre ergenliğe daha geç girdiğini ancak ergenliğin hızlı ilerlediği saptanmıştır. Kilo fazlalığı ve obez çocuklarda, kilo fazlalığı ne kadar fazla ise erkeklik hormon (testosteron) düzeyinin o derece düşük olduğu saptanmıştır. Erkeklik hormonun (testosteron) düşük saptanan obez çocuklarda, penis uzunluğunun normalden daha küçük olduğu saptanmıştır.
Obez her çocuk muayene edilirken, penis ve testis büyümesi acısından da değerlendirilmeli ve dikkatli bir şekilde muayene edilmelidir.
Obez çocuklarda ortaya çıkan erkeklik hormonu (testosteron) üretiminin azalması ve penis büyümesinin küçük olmasının, erişkinde cinsel gelişimi ve üreme kapasitesini nasıl etkileyeceği araştırılmalıdır.
Obez erkek çocuklarda, erkeklik hormonu (testosteron) üretiminde problemler ortaya çıkabilse de obez hastalar kilo verdiğinde, erkeklik hormon (testosteron) üretimi normale dönebilmektedir.
PolikistikOver Sendromu semptomları sıklıkla ergenlik döneminde başlamaktadır. Ergenlerde obezitenin artması ile birlikte, PolikistikOver Sendromu sıklığının ve şiddetinin paralel olarak arttığı gösterilmiştir. Obez ergenlerde erkeklik hormon düzeyleri (hiperandrojenemi) oldukça yüksek saptandığı için, obez kızlarda PolikistikOver Sendromu geliştirme riskinin yüksek olduğunu düşündürmektedir. Obezitede ortaya çıkan insülin direnci PKOS riskini etkileyebilir. Diğer taraftan obezite, PolikistikOver Sendromunun üreme ve metabolik problemlerini arttırmaktadır.
Obez erişkinlerde PolikistikOver Sendromu görülme sıklığı, zayıf erişkinlerden 5 kat daha fazladır. Obez ergen kızlarda da en sık görülen problemlerden biri, PolikistikOver Sendromudur. Özellikle vücut yağ miktarı ve yağların vücuttaki dağılımı, PolikistikOver Sendromu gelişimde önemli bir rol oynamaktadır. Obezlerde, zayıf kızlara göre PolikistikOver Sendromu çok daha sık görülmektedir. Obez ergenlerde PolikistikOver Sendromu gelişme riski obezitenin şiddetine bağlı olarak 7-14 kat artrmatadır. Fazla kilolu-obez ergenlerin %33’ünde PolikistikOver Sendromu görülmektedir. Diğer taraftan obezite, PolikistikOver Sendromu olmayan çocuklara obezite %15 cıvarında saptanırken PolikistikOver Sendromu olan çocuklarda %65 cıvarında görülmektedir. Obez olmayan PolikistikOver Sendromlu hastaların ise en az %30’unda karın içi yağlanma saptanmaktadır.Obezlerde erkeklik hormonu üretiminin artması nedeniyle PolikistikOver Sendromu ortaya çıktığı düşünülmektedir.
PolikistikOver Sendromlu hastaların yaklaşık yarısında insülin direnci mevcuttur.
PolikistikOver Sendromu olan obezlerde kilo vermek, erkeklik hormonlarının düzeyi azaltır, ovülasyon normale dönebilir ve PolikistikOver Sendromu bulgularının iyileşmesinde çok etkili olmaktadır.
Obez kızlarda PolikistikOver Sendromunun varlığı durumunda, ilerleyen yaşlarda Tip 2 Diyabet, kalp-damar hastalığı, Kolesterol yüksekliği (dislipidemi), tansiyon yüksekliği (hipertansiyon) ve kısırlık (infertilite) geliştirme riskini artar.
Polikistikoversendromu (PKOS) kızlarda sık görülen bir hastalıktır. Kıllanma fazlalığı (hirşutizm) (özellikle yüz, çene, boyun, sırt, göğüs, göğüsler veya karın bölgesinde), sivilce (akne), adet düzensizliği ve akantozisnigrikans (kadifemsi ve koyu renkte plaklarla seyreden özellikle koltuk altı ve boyun gibi kıvrım yerlerini tutan cilt problemi) olan ergen kızlarda PolikistikOver Sendromu mutlaka düşünülmeli ve araştırılmalıdır.
PolikistikOver Sendromlu obez kızların tedavisinde, tedavinin hem kısa hem de uzun vadeli hedefleri göz önünde bulundurulmalıdır. Kısa vadeli hedefler arasında, adetlerin düzenlenmesi, hirsutizm ve aknenin tedavisi ile kilo verilmesi yer alır.
Uzun vadeli hedefler arasında, Tip 2 diyabet gelişiminin, rahimin korunması (endometriyalhiperplazi), kalp-damar hastalıklarının ve kısırlığın önlenmesini içerir.
Obez çocuklarda, normal veya hızlanmış büyüme görülmektedir. Obez çocukların boyları, yaşıtlarına göre daha uzun olabilmektedir. Bunun nedeni, büyüme hormonu ve cinsiyet hormonları üretiminde ve metabolizmasındaki değişiklikler nedeniyle erken kemik olgunlaşması nedeniyle olmaktadır. Erken kemik olgunlaşması ile birlikte obez çocuklarda ergenlik, daha erken başlayabilir ve ergenlik daha hızlı ilerleyebilir. Bu durumda obez çocukların erişkin boyu olumsuz etkilenebilir.
Obez çocuklarda, yaşıtlarına göre büyümesi daha hızlı ve boyları da yaşıtlarına göre daha uzun olabilmektedir. Ergenlik öncesinde vücut kütle indeksinde 1 birim artış olması durumunda, erkeklerde 0,23 cm ve kızlarda 0,29 cm boy artışı olduğunu göstermiştir.
Diğer taraftan kemik yaşı ilerlemesinin olduğu çocuklarda, yaşıtlarına göre ergenlik daha erken başlayabilir. Çocuklukta vücut kütle indeksi artması ile ergenliğin, erkeklerde 0,6 yıl ve kızlarda 0,7 yıl daha erken başladığı gösterilmiştir. Bununla birlikte obezite, pubertede boy uzamasını olumsuz etkilemektedir. Ergenliğin erken başlaması, hızla ilerlemesi ve ergenlikte uzamanın az olması nedeniyle, kemiklerin daha erken kapanmasına ve erişkin boyun kısa olmasına neden olabilir. Obez çocukların yaklaşık yarısı, anne-babasından aldığı genetik potansiyeline göre daha kısa oldukları saptanmıştır.
Obez her çocuk muayene edilirken, boy uzaması acısından da değerlendirilmeli ve dikkatli bir şekilde muayene edilmelidir.
Obez çocuklarda, ergenliğin başlama yaşı, ergenliğin ilerleme hızı ve büyüme potansiyelini gösteren kemik yaşlarının değerlendirmesi gerekli ve önemlidir.
En önemli nokta, çocuklarda obezite oluşması önlenmelidir. Obez çocuklarda, sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktiviteler teşvik edilmelidir.
Obezite ve obezite ile ilişkili Metabolik Sendrom, kronik böbrek hastalığı ve son dönem böbrek hastalığı için risk faktörüdür. Tüm böbrek hastalıklarının %25-30’unun obezite ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Vücut ağırlığı ve vücut kitle indeksi ne kadar yüksek ise böbrekten protein atılımı (proteinüri) riski o kadar yüksek saptanmıştır.
Kilo fazlalığı-obezitesi olan hastalarda, böbrek fonksiyon bozukluğu ve böbrekten protein atılımı (proteinüri) yıllar içinde 10 kat arttığı görülmüştür. Ayrıca obez çocukların yaşıtlarına göre daha büyük böbreklere ve artmış böbrek kan akışına sahip oldukları saptanmıştır.
Obez çocuklarda, böbrekten protein atılımı (proteinüri) riski yüksektir. Bu çocuklarda gerekli müdahaleler yapılmazsa, ilerleyen dönemde kronik böbrek hastalığı ve son dönem böbrek hastalığı gelişme riskinin olduğu unutulmamalıdır. Obez ergenlerde son dönem böbrek yetmezliği gelişme riskinin 3-4 kat yüksek olduğu saptanmıştır. Obezite ile ilişkili böbrek problemleri varlığında da, 10 yıl içinde son dönem böbrek hastalığı gelişme oranı %50’ye varmaktadır.
Böbrek hastalığı olan çocuklarda obezite, böbrek hastalığının daha da kötüleşmesine neden olabilmektedir.
Aşırı kilolu ve obez hastalarda, böbrek taşlarının (kalsiyum, oksalat ve ürat) obez olmayan hastalardan daha sık görüldüğü saptanmıştır.
Aşırı kilo ve obezite, böbrek kanseri riskini artırır. Böbrek kanseri, obezite ile ilişkili tüm kanserler arasında en yüksek risk oluşturan üçüncü kanserdir. Obez erişkinlerde böbrek kanseri riski %25 ve aşırı kilo olan erişkinlerde %10'una katkıda bulunduğu saptanmıştır. Obez erişkinlerde, özellikle karın yağlanması olanlarda, böbrek kanseri riskini yaklaşık 1,5 kat artırtığı saptanmıştır.
Obez hastalarda, böbrek hastalığı genelde şikâyete neden olmaz. Çoğunlukla yapılan idrar tahlilinde böbrekten protein kaçağı (proteinüri) saptanmaktadır.
Özellikle ciddi kilo fazlalığı, insülin direnci, kolesterol yüksekliği (dislipidemi), tansiyon yüksekliği (hipertansiyon) olan çocuklarda mutlaka böbrek hastalıkları taranmalıdır.
Kilo fazlalığı-obezitesi olan çocuklarda böbrek hastalıkları taranırken ilk yapılması gereken, tam idrar tetkiki ve idrar mikroskobisidir. Gerekli vakalarda böbrek fonksiyonlarının ileri değerlendirilmesi ve radyolojik görüntülemesi (ultrason vs.) yapılabilir.
Tedavide en önemli noktaları,sağlıklı beslenme, egzersiz, yaşam tarzı değişikliği ve kilo vermek oluşturmaktadır.Ancak böbrekten protein kaçağı (proteinüri) varsa ve hastalığın ilerlemesini engellemek için tıbbi tedavi de başlanabilir.
Obez çocuklarda, astım başta olmak üzere solunum sistemi enfeksiyonları, akciğerde havalanma azlığı (hipoventilasyon) ve uyku apnesi gibi solunum problemleri sık görülür.
Obez çocuklarda astım, normal kilolu çocuklara göre daha şiddetli görülür. Çocuklarda astım görülme sıklığı, obezitedeki artışa paralel olmuştur.
Obez hastalarda hem astım daha sık görülür hem de astımın tedavi-kontrolü daha zordur. Obez hastaların astım ataklarında, hem daha fazla ilaç kullanıldığı hem yoğun bakım ihtiyacının daha fazla olduğu hem de daha fazla hastanede yattıkları saptanmıştır.
Obez hastalarda astım daha şiddetli seyretmekle birlikte, astımı olan hastalarda obezite daha sık görülmektedir.
Diğer taraftan astımlı obez hastalarda, Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi)reflü, Metabolik Sendrom ve depresyon gibi bir çok problemlerde görülmektedir.
Kilo fazlalığı veya obezitesi olan astımlı hastalarda kilo vermek, astım kontrolünde çok faydalıdır. Ayrıca kilo vermek, astıma bağlı yaşam kalitesini ve akciğer fonksiyonlarını belirgin iyileştirir.
Obez çocuklarda üst solunum yolunu çevreleyen kaslar ve yumuşak dokularda, yağ birikmesine neden olur. Bu durumda üst solunum yolunun daralmasına neden olur. Ayrıca obez çocuklar geniz eti büyümesi (adenotonsilhipertrofi) görülmektedir. Bu durumda obezlerde, akciğerin yeterince genişlememesi ve akciğerde havalanmanın yetersiz olması (hipoventilasyon) söz konusu olabilmektedir. Hasta ne kadar kilolu ise, akciğerin genişlemesi ve havalanması o derecede yetersiz(hipoventilasyon) olur. Göğüs ve karında biriken yağlar, akciğer havalanmasının yetersiz olmasına (hipoventilasyon) katkıda bulunur.
Kilo kaybı durumunda, akciğer havalanmasını artacağı için çok faydalı olmaktadır. Aynı zamanda kilo kaybı, kalp-akciğer problemlerini engellemektedir.
Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi), normal çocukların %1-3’ünde görülürken, obez çocukların %30-60’ında görülmektedir. Vücut ağırlığı ve vücut kütle indeksi arttıkça, Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi) sıklığı artmaktadır.
Obez çocuklarda sık görülen Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi), bilişsel ve davranış bozukluklarına ve okul performansının bozulmasına neden olabilir.
Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi) yani sağlıklı uyuyamamak, büyüme-gelişme geriliğine, öğrenme ve davranış problemlerine neden olabilir. Özellikle ciddi Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi) olan obez çocukların kalp ve akciğerlerinde kalıcı problemlerin olmasına neden olabilir.
Diğer taraftan obez çocuklarda Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi) ve diğer solunum problemleri nedeniyle sağlıklı uyku süresinin azalması ve sağlıksız uyuma, obezitenin daha da kötüleşmesine neden olabilmektedir.
Ayrıca obez çocuklarda Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi) daha ciddi seyretmektedir. HattaUykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi), şiddetli geniz eti ve bademciğin cerrahi olarak alınması (adenotonsillektomi) durumunda bile düzelme şansı düşüktür.
Obez çocuklarda, ebeveynleri endişe verecek şekilde yüksek sesle horlama, apne (solunum durması) ve nefes nefese kalma söz konusu olabilir. Çocuklarda huzursuz uyku, sık pozisyon değişikliği, terleme ve gece idrar kaçırma (enürezis) görülebilir.
Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi) olan çocuklarda, Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi) olan erişkinlerdeki gibi gündüz aşırı uyku hali ve uykuya dalma sık görülmez. Bunun yerine Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi) olan çocuklarda gece huzursuz uyku, nefes alma zorluğu, horlama, sabahları baş ağrısı, dikkatsizlik, saldırganlık, hiperaktivite, kaygı, depresyon, somatik şikayetler veya geri çekilme gibi davranışlar, okul performansında azalma görülür. Buşikayeti olan obez çocuklarda Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi)olabileceği unutulmamalıdır.
Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi) olan çocuklarda, "uyku çalışması" olarak bilinen polisomnografi testi yapılması uyku bozuluğunun değerlendirmek için altın standarttır. Mutlaka yapılmalıdır.
Uykuda Solunum Durması (Uyku Apnesi) olan çocuklarda, geniz eti ve bademciğin cerrahi olarak alınması (adenotonsillektomi) ilk olarak yapılması önerilen tedavi yöntemidir. Geniz eti ve bademciğin cerrahi olarak alınması (adenotonsillektomi) durumunda hiperaktivite, dikkatsizlik, davranış sorunları, okul performansı dahil olmak üzere birçok yaşam kalitesi parametresini önemli ölçüde iyileştirdiğini göstermiştir. Ancak şiddetli obezlerde bu ameliyatın etkisi ve yardımı düşüktür.
Kilo fazlalığı ve obezitesi olan çocuklarda sağlıklı beslenme, egzersiz, yaşam tarzı değişikliği ve kilo kaybı, uyku apnesini(uykuda solunum durması) düzeltebilir. Ancak Uyku Apnesinin (Uykuda Solunum Durması) ciddi olduğu vakalarda tıbbi ve cerrahi tedavi de faydalı olabilir.
Obezite ve insülin direnci bağışık sistemini olumsuz etkilemekte ve bağışıklık sisteminin çalışmasını bozmaktadır. Bu nedenle obez çocuklarda, enfeksiyon hastalıklarına yatkınlık ortaya çıkmaktadır.
Çocukluk çağı obezitesi, dünya çapında bir salgındır. Çocuk ve ergenlerin %16-18'i obez iken %21-24'ü fazla kilolu olarak kabul edilir. Obez çocuklarda solunum sistemi enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları ve deri enfeksiyonları sık görülür.
Obezite, ciddi enfeksiyonların ve enfeksiyon kaynaklı problemlerin gelişme riski arttırmaktadır. Obezite, enfeksiyonlara meyil oluşturduğu için COVİD, domuz gribi (influenza)dahilviral enfeksiyonların daha şiddetli geçmesine neden olmaktadır. Diğer taraftan idrar yolu enfeksiyonlarının, özellikle obez kızlarda 2 kat daha sık görüldüğü saptanmıştır. Ayrıca obez hastalarda, hem ameliyat sonu enfeksiyonların hem de hastane kaynaklı enfeksiyonların gelişme riski çok yüksektir. Hatta obez çocukların, enfeksiyonlar sırasında yoğun bakıma yatma riskinin 3,5 arttığı saptanmıştır.
Sağlık beslenme, egzersiz ve kilo verme yapılacak en akılcı yaklaşımdır. Çünkü kilo vermenin vücut savunmasında görevli hücrelerin sayı ve fonksiyonlarında iyileşmeye neden olarak bağışıklık sistemdeki bozukluğu iyileştirdiği gösterilmiştir. Ayrıca kilo vermek, ölüm oranındaki bariz bir iyileşmeye neden olmaktadır.
Çocukluk dönemindeki obezite ile erişkin dönemindeki kalp-damar hastalıkları arasında güçlü birliktelik gösterilmiştir. Erişkin hastalardaki kalp-damar hastalıklarının temeli, çocuk ve ergenlikte atılır. Çocuklar ne kadar kilolu ise, erişkin yaşlarda kilo verse bile kalp-damar hastalıkları görülme riski artmış olarak devam etmektedir.
Obez çocuk ve ergenlerde, erken yaşlarda Damar Sertliği (Erken Ateroskleroz) gelişmektedir. Damar yapısının bozulma ve başta beyin, kalp ve şah (aort) damarlarda sertlik ve daralma gelişmesi söz konusudur.
Damar Sertleşmesinin (Erken Ateroskleroz) başlaması ve şiddeti, obezite, tansiyon yüksekliği (hipertansiyon) ve kolesterol yüksekliğinin (dislipidemi) şiddeti ile doğru orantılıdır. Çocuk ne kadar şişman ile ileriki yaşlarda kalp-damar hastalığına sahip olma riski o derece yüksektir.
Özellikle beyin damarlarında sertlik ve daralma için en önemli risk faktörlerinden biri, insülin direncidir. İnsülin direnci olan çocuklar, erişkin yaşamda beyin damarlarında problem ve felç (inme) riski söz konusudur.
Varisli damarlar, damarların genişlediği ve kıvrımlı hale geldiği bir durumdur. Erişkinlerin %25'inde ve özellikle de 20-40 yaşları arasında görülen yaygın bir tıbbi durumdur. En sık bacakların yüzeysel damarlarında görülürler. Damarlar, kanın bir yönde akmasını sağlayan bir dizi tek yönlü valfe sahiptir. Bu kapakçıklar yetersiz kaldığında kan geriye doğru akarak varisli damarlara neden olur. Bu durumda hastalar, uzun süre ayakta kalırlarsa bacakta şişlik, ağrı ve kramlar oluşur. Özellikle varisi olan obez hastalarda ortaya çıkan bacak ağrıları, kilo ve eklem problemlerine bağlandığı için tanı çok geç konur. Bu nedenle obez hastalarda varislerden ve geç tanı koyulduğu için, varis bölgesinde ağrı, kaşıntı, renk değişikliği, kanama ve pıhtı oluşumu söz konusudur. Bu nedenle obez çocuklarda varisler hakkında dikkatli olunmalı ve zamanında tedavi edilmelidir.
Obez ergenlerin büyük kısmının, erişkinlik döneminde de obez olacağı bilinmektedir. Bu durumda obezite şiddetine bağlı olarak, erişkinlerde kalp-damar hastalıkları ve erken ölüm riski artırmaktadır. Diğer taraftan ergenlik döneminde obez olan çocuklar, erişkin yaşlarda zayıflasalar bile, kalp-damar hastalıkları ve erken ölüm riskinin artırdığı saptanmıştır.
En korkunç noktalardan biri de, damarlarda daralma ve sertleşme başlayan obez çocuklar, erişkin yaşlarda kilo verseler bile söz konusu bu damar sertleşmesi ve daralmasının iyileşmeyip devam etmesidir.
Son 35 yılda dünyadaki obez insan sayısı ikiye katlandı. Dünyadaki erkeklerin %11’inin ve kadınların ise %15’inin obez olduğu saptanmıştır.
Obezitenin beyinde de olumsuz etkileri olduğu saptanmıştır. Özellikle kilo, vücut kitle indeksi, bel çevresi ve bel-kalça oranı ne kadar yüksek beyinde problem olma riski o derecede yüksek bulunmuştur.
Vücut kitle indeksi artışının derecesi ile dikkat, karar verme kapasitesi, sözel öğrenme ve hafızada azalma ile doğrudan ilişkili olduğu ortaya konmuştur. Ayrıca obezlerde Alzheimer hastalığı ve Parkinson Hastalığı gelişme riskinin ikiye katladığı gösterilmiştir.
Kilo fazlalığı veya obezitesi olan çocuklarda kafa içi basınç artışı ve migren gibi santral sinir sistemi problemleri de sık görülür.
Vücut ağırlığı ve vücut kütle indeksinde artışla birlikte, kafa içi basıncı artması riski yüksektir. Kilo fazlalığı ve obez çocuklarda kafa içi basıncı artışına başlı olarak, baş ağrısı ve hatta görme kaybı görülebilir.
Obez çocuklarda baş ağrısı, kusma, bulanık görme, geçici görme azalması, fotofobi (ışık hassasiyeti) ve çift görme (diplopi) gibi şikayetleri varsa kafa içi basıncı artışının göstergesi olabileceği unutulmamalıdır.
Kilo fazlalığı-obezitesi olan çocuklarda sağlıklı beslenme, egzersiz, yaşam tarzı değişikliği ve kilo kaybı, kafa içi basıncını normale getirebilir. Ancak hastanın durumuna göre tıbbi tedavi de gerekebilir.
Kilo vermek, migren tedavisinde atak sayısını ve şiddetini azaltmada çok etkili olduğu gösterilmiştir.
Obezite, tüm dünyada çocuklar ve ergenler arasında artmaya devam etmektedir. Çocuklarda obezite sıklığı, son 50 yılda üç katına çıkmıştır. Çocuklarda obezite sıklığının artmasına paralel olarak kemik kırıkları, kalça kemiği problemi (Femur Başı Epifiz Kayması), bacak eğriliği (Blount hastalığı) ve omurga problemleri de dahil olmak üzere bir çok ortopedik problemlerin sıklığı artmıştır.
Kaliteli kemik oluşumunun (Kemik Mineral Yoğunluğu) yaklaşık %40'ı ergenliğin ilk 2 yılında meydana gelmektedir. Hatta 18 yaşında kaliteli kemik oluşumunun (Kemik Mineral Yoğunluğu) yaklaşık %90’ı tamamlanmış olmaktadır.
Obezite, özellikle karın yağlanması, insülin direnci, diyabete yatkınlık (prediyabet), kolesterol yüksekliği (dislipidemi) ve tansiyon yüksekliği (hipertansiyon) gibi problemler nedeniyle kaliteli kemik oluşumu bozulmaktadır. Bu durum kemik erimesine (osteopeni/osteoporoz) neden olmaktadır.
Obez çocuklarda, normal kilolu çocuklara göre kaliteli kemik oluşumu (Kemik Mineral Yoğunluğu) %10-15 oranında daha düşük olur.
Diğer taraftan obez çocuklarda denge problemleri ve buna bağlı yaralanma riskleri de daha fazladır.
Hem kaliteli kemik oluşamaması hem de yaralanma riskleri daha fazla olduğu için, obez çocuklarda kemik kırıkları (özellikle bacak kemik kırıkları), 2 kat daha fazla olabilmektedir.
Sağlıklı kilolu çocuklara göre obez çocuklarda kemik kırıklarında ameliyat sıklığı %50 daha fazla olduğu gösterilmiştir. Ayrıca obez çocuklarda kırık ve kırık sonrası cerrahi işlemlerde, problem (komplikasyon) görülme olasılığı daha sıktır.
Sağlık beslenme, egzersiz ve kilo verme yapılacak en akılcı yaklaşımdır. Kilo vermek ve egzersiz, kaliteli kemik oluşumuna (Kemik Mineral Yoğunluğu) neden olur. Böylelikle kemik erimesini (osteopeni/osteoporoz) ve kemik kırıklarını engeller.
Büyümeye devam eden çocuklarda, kilo fazlalığı omurgaların sağlıklı gelişimini olumsuz etkiler. Kilo fazlalığı ve obez çocuklarda, duruş bozuklukları görülmektedir. Duruş bozuklukları, özellikle 6-7 ve 12-16 yaşlarında sık görülmektedir. Ancak obez çocuklarda duruş bozuklukları sık görülmesine rağmen çok hafife alınmakta ve ihmal edilmektedir. Ancak duruş bozuklukları zamanında tedavi edilmezlerse, kalp-solunum etkinliğinde azalmaya, kemik ve sırt ağrısının kötüleşmesine, iç organların yer değiştirmesine, kemik erimesine ve bel, diz ve kalça ağrılarına neden olabilir. Diğer taraftan obez çocuklarda düztabanlık, kamburluk (kifoz) ve bacak eğriliği de sık görülür.
Genel olarak obez çocuklar, koordinasyon, denge, koşma hızı, çeviklik, ince ve kaba motor beceriler ve el-göz koordinasyonu gibi becerilerde azalma gözlenmesi nedeniyle, sportif faaliyetlerde güçlük çekmektedirler. Bu nedenle yaşıtlarına göre obez çocukların, fiziksel aktiviteye katılma motivasyonu düşüktür. Bu motivasyon düşüklüğü obez çocukları hareketsiz bir yaşama iter ve kilo almaya devam ederler. Hareketsiz yaşam, aynı zamanda kas gelişimini bozar ve yaralanmaları kolaylaştırır.
Obez çocuklarda sağlıklı beslenme, kilo verme ve egzersiz programları omurga sağlığında çok etkilidir. Uygun fiziksel egzersizler, hem kilo vermeye yardımcı olur hem de duruş problemlerini iyileştirir. Egzersiz programları, kas kuvvetini güçlendirmeye, eklem hareketliliğini ve esnemeyi artırmaya yönelik olmalıdır. Özellikle sırt, göğüs, karın ve bacak kaslarını güçlendirme egzersizlerine odaklanmalıdır.
Özellikle ergenlik çağında kemiklerde büyümenin hızlı olduğu zaman ortaya çıkan kalça kemik problemidir. Normal kilolu çocuklarda nadiren gözüken Kalça Kemiği Problemi (Femur Başı Epifiz Kayması) gelişimi obez çocuklarda sık görülmektedir.
Çocukluk çağı obezitesi ile Kalça Kemiği Problemi (Femur Başı Epifiz Kayması) gelişimi arasında güçlü bir ilişki vardır. Obez çocukta vücut ağırlığı ve vücut kitle indeksi arttıkça, Kalça Kemiği Probleminin (Femur Başı Epifiz Kayması) hem ortaya çıkma riski artıyor hem de başlangıç yaşı daha erkene kaydığı gösterilmiştir.
5-6 yaşlarındaki çocuklarda Kalça Kemiği Problemi (Femur Başı Epifiz Kayması), normal kilolularda nadiren gelişirken (2500’de 1), şiddetli obezlerde sık (450’de 1) gelişir. 11-12 yaşlarındaki obez çocuklarda Kalça Kemiği Problemi (Femur Başı Epifiz Kayması) gelişimi 15-20 kat kadar artmaktadır. Özellikle eergenlik döneminde obaz olan çocuklar, Kalça Kemiği Problemi (Femur Başı Epifiz Kayması) gelişimi acısından ciddi risk taşımaktadırlar.
Zamanında tanı alıp tedavi edilmeyen Kalça Kemiği Problemi (Femur Başı Epifiz Kayması) olan çocukların kalçalarında ciddi kemik problemleri ortaya çıkmaktadır.
Bacak Eğriliği (Blount Hastalığı), diz çevresindeki kemik-eklem yapıları etkileyen bir ya da her iki bacakta eğriliğe neden olan bir durumdur.
Bacak Eğriliğinin (Blount Hastalığı), kesin nedeni bilinmiyor. Ancak Blount hastalığının gelişimi ve ilerlemesi üzerindeki kilo fazlalığının çok etkili olduğu saptanmıştır. Bacak Eğriliği (Blount Hastalığı), özellikle hızlı kilo alımı ve obezite ile güçlü ilişkili olduğu saptanmıştır. Bacak Eğriliği (Blount Hastalığı) olan hastaların %66’sının obez olduğunu saptanmıştır. Diğer taraftan çocuklarda kilo fazlalığı, Bacak Eğriliğinin (Blount Hastalığı) kötüleşmesine neden olur. Çünkü kilo fazlalığı, kemik ve eklemlere uygulanan yükleri artırır; vücudun geometrisini bozar.
Çocukluk çağında obezite, özellikle gelişmiş ülkelerde olmak üzere tüm dünyada sürekli artan ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Amerika Birleşik Devletleri'nde her altı çocuktan biri (%16,4) obez ve her üç çocuktan biri (%31,6) fazla kiloludur.
Çocuklarda obezitenin artması ile birlikte obezitenin neden olduğu cilt problemleri de daha sık görülmektedir. Çünkü obezite, cilt bariyerini, yağ üretimini, ter bezlerinin, lenf dolaşımını, kollajen yapısını, yara iyileşmesini, deri altı yağ dağılımını ve cilt altı kan dolaşımını değiştirerek cilt bütünlüğünü ve yapısını bozar.
Obezlerde görülen başlıca cilt problemleri, Deri Çatlakları (stria), Cilt Lekeleri (AkantozisNigrikans), Et Benleri (Skin Tag veya Akrokordon),Bakteri ve Mantar Deri Enfeksiyonları, Tavuk Derisi Görünümü (KeratozPilaris), Ayak Derisinde Kalınlaşma (Hiperkeratoz), Sivilce (Akne),SeboreikDermatit, AtopikDermatit, Kıllanma (Hirşutizm), Sellülit gibi cilt problemleri görülmektedir. Ayrıca obezite de ortaya çıkan metabolik bozukluklar, obez hastalarda yara iyileşmesinin gecikmesine neden olmaktadır.
Kilo fazlalığı ve obez çocuklarda en sık görülen cilt problemlerinden biri, Deri Çatlaklarıdır (Stria). Deri Çatlakları (Stria), obez çocukların %50’inden fazlasında görülmektedir. Deri çatlakları (stria), derideki en yüksek gerilimin olduğu meme, kalça, karın, bel, sırt ve bacaklarda görülmektedir. Obezitenin şiddeti artıkça, deri çatlaklarının (stria) oluşma riski artmaktadır. Sağlıklı yaşam ve kilo vermek deri çatlaklarının (stria) şiddetini azaltır. Ayrıca harici kremler ve laser tedavileri deri çatlaklarının (stria) iyileşmesinde bir miktar faydalı olmaktadır.
Obez çocuklarda en sık görülen cilt problemlerinden biri, cilt lekelenmesidir (akantozisnigrikans). Cilt Lekeleri (AkantozisNigrikans), simetrik kadifemsi koyu renkli (hiperpigmente) plaklar ile karakterizedir. Genellikle koltuk altı, ense, kasık, boyun, meme altında, göbek çukuru, dirsekler ve parmak eklemlerinde görülür. Cilt Lekeleri (AkantozisNigrikans) genellikle yavaş başlar ve aylar, yıllar içinde gelişir.
Genellikle obez hastalarda %20-50 arasında görülmektedir. Kilo fazlalığı arttıkça, Cilt Lekeleri (AkantozisNigrikans) görülme riski artmaktadır. Özellikle insülin direnci ve Tip 2 Diyabet olan obezlerde, Cilt Lekeleri (AkantozisNigrikans) çok daha sık görülmektedir. Bu nedenle Cilt Lekeleri (AkantozisNigrikans) olan obez çocuk ve ergenlerde, insülin direnci ve Tip 2 Diyabet olup olmadığı mutlaka araştırılmalıdır.
Sağlıklı beslenme, egzersiz, hareketsiz yaşam şeklinin azaltılması ve kilo verme ile Cilt Lekelerinin (AkantozisNigrikans) azalması veya düzelmesi söz konusudur. Bunun dışında topikalretinoidler, keratolitik ajanlar ve insülin direncini hedef alan tedaviler de Cilt Lekelerinin (AkantozisNigrikans) tedavisinde etkili olduğu gösterilmiştir.
Et Benleri (skin tag veya akrokordon), özellikle boyun, koltuk altı, kasık gibi kıvrımlarda ortaya çıkan küçük deri büyümeleridir. Hemen her yaş grubunda görülmektedir. Et Benleri (skin tag veya akrokordon), genellikle küçük olmasına rağmen, bir santimetreden daha büyükte olabilir.
Et Benleri (skin tag veya akrokordon), kilo fazlalığı ve obez hastalarda sık görülmektedir. Özellikle insülin direnci ve Tip 2 Diyabet olan obezlerde, Et Benleri (skin tag veya akrokordon) çok daha sık görülmektedir. Et Benlerinin (skin tag veya akrokordon) sayısı ve dağılımı insülin direncinin derecesi ile ilişkili bulunmuştur. Bu nedenle Et Benleri (skin tag veya akrokordon) olan obez çocuk ve ergenlerde, insülin direnci ve Tip 2 Diyabet olup olmadığı mutlaka araştırılmalıdır.
Et Benleri (skin tag veya akrokordon), genellikle tıbbi açıdan tedavi gerekmemektedir. Özellikle hastaya acı veriyor, sosyal ya da estetik açıdan rahatsız ediyorsa, sıvı azıtla dondurma (Kriyoterapi), yüksek frekanslı elektrik enerjisi ile alınması (elektrocerrahi), cerrahi iplikle boğma (ligasyon) veya cerrahi müdahale ile alınabilir.
Fazla kilo ve obezite, bakteriyel deri enfeksiyonları ve mantar enfeksiyonları anlamlı şekilde artmaktadır. Obezite hastalarda deri enfeksiyonlarının artmasının nedeni, cilt bariyerinin bozulması, lenf dolaşımının bozulması, kollajen yapısı ve işlevinde bozulmalardan kaynaklanmaktadır. Bu fonksiyonlar aynı zamanda yara iyileşmesinde de önemli olduğu için yara iyileşmesinde de problemler yaşanır ve yara iyileşmesi gecikir.
Tavuk Derisi Görünümü (KeratozPilaris), genellikle üst kollarda, uyluklarda, yanaklarda veya kalçada; kuru, pürüzlü yamalar ve küçük şişkinliklere neden olan, yaygın görülen ve zararsız bir cilt rahatsızlığıdır. Genellikle kaşıntı ve ağrı yapmaz. Yaygın olarak görülen bir durum olan Tavuk Derisi Görünümü (KeratozPilaris), artan kilo ve vücut kitle indeksi ile ilişkilendirilmiştir. Tavuk Derisi Görünümünün (KeratozPilaris) tedavisinde nemlendiriciler, keratolitik ajanlar ve retinoidler yardımcı olabilir.
Kilo fazlalığı ve obezitesi olan hastalarda ayak taban yapısının bozulmasıyla birlikte, mekanik sürtünme ve topuklara binen aşırı yük nedeniyle oluşur. Bu durumda, topikalkeratolitik ajanlar faydalı olmaktadır.
Kilo fazlalığı ve obez çocuklarda sivilce (akne) de sık görülmektedir.Özellikle kilo fazlalığı ve obez kızlarda PolikistikOver Sendromu varsa erkeklik hormonu (testosteron) üretimi artacağı için çok ciddi sivilcelenme (akne) ortaya çıkmaktadır. PolikistikOver Sendromu olan kızlarda sağlıklı beslenme ve kilo verme, sivilcenin (akne) azalmasında ve iyileşmesinde etkili olmaktadır. Ancak PolikistikOver Sendromu olmayan hastalarda kilo fazlalığı arttıkça sivilce (akne) sıklığının azaldığı saptanmıştır. Bunun nedeninin, kilo fazlalığı ve karın yağlanması arttıkça vücutta üretilen erkeklik hormonunun (testosteron) kadınlık hormonuna (östrojen) dönüşümünün artması olabilir.
Kilo verilmesi suretiyle insülin direncinin iyileşmesi, cilt bulgularının düzelmesine katkı sağlar.
Kilo fazlalığı ve obezitesi olan çocukların, sağlıklı kiloya sahip akranlarına göre psikososyal sorun yaşama olasılığı daha yüksektir.
Çocukluk çağı obezitesi ve depresyon, sık görülmesi ve ciddi problemlere neden olabilmeleri nedeniyle dünya çapında dikkat çeken halk sağlığı sorunları arasındadır. Çocukluk çağı obezitesinin yaygınlığı %20 iken, çocukluk depresyonunun yaygınlığı %4,4 civarında olduğu saptanmıştır.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu teşhisi konan çocuklarda da, obezite daha sık gözlenmektedir. Bu çocukların, akranlarına göre yaklaşık iki kat daha fazla kilolu olduğu görülmektedir. Aşırı kilolu çocuklarda ise normal kilolu yaşıtlarına göre iki kat daha fazla Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite bozukluğu belirtileri görüldüğü saptanmıştır.
Kilo fazlalığı ve obezitesi olan çocuklarda vücuduyla alay edilme, akran zorbalığı, damgalanma, utanç duyma, öz güven eksikliği, sosyal yalıtılma, yeme bozuklukları gibi nedenlerden duygusal sorunlar yaşanabilir hatta anksiyete ve depresyon gibi psikiyatrik rahatsızlıklar gelişebilir. Obez çocukların yaşam kaliteleri, normal kilosu olan çocuklara göre daha kötü oldukları saptanmıştır.
Obezite, çocukluk çağının en damgalayıcı ve sosyal olarak en az kabul gören durumlarından biridir. Okul çağındaki obez çocukların, zorbalık davranışının kurbanı olma olasılığı daha yüksektir. Obez çocuklar genellikle akranları tarafından ayrımcılığa ve alaya maruz kalmaktadır.
Obezite ve depresyon arasında bir ilişki olmasına rağmen, etkileşimleri hala belirsizdir. Obezitenin, depresyona yol açtığını iddia etmek çok doğru olmasa da obezite ve depresyon arasında bir ilişki olduğunu ve obezitenin duygusal problemlere ve depresyona zemin hazırladığını söylemek çok yanlış olmaz. Özellikle fiziksel aktivite azlığı, sağlıksız beslenme ve uyku problemleri hem depresyon hem de obezite gelişimde etkilidir.
Çocukluk çağı obezitesi, çocukların sağlık sorunlarını artırdığı gibi erişkin yaşamlarında bireyleri ve dolayısıyla bir bütün olarak toplumu olumsuz etkileyebilecek önemli halk sağlığı sorunlarıdır. Genç neslin sağlığını, mutluluğunu ve yaşam başarısını tehlikeye atan ve sağlık maliyetlerini ciddi şekilde etkileyen bu kilo fazlalığı-obezite salgınıyla, başa çıkmak için stratejik bir yaklaşım gereklidir.
Obezite tedavisinde tüm aile birlikte yol alınmasının önemi vurgulanmaktadır. Tek başına çocuğun obezite tedavisinde başarılı olması çok zor. Beslenmeden egzersize her aşamada tüm aile birlikte hareket etmesi obezite tedavisinin başarısını arttırır.
Çocuklarda obezite tedavisi, özellikle Çocuk Endokrin Uzmanı, diyetisyen ve psikolog eşliğinde yürütülmesi faydalı olmaktadır. Özellikle vücuduyla alay edilen, akran zorbalığına maruz kalan, utanç duyan, öz güven eksikliği olan, yeme bozukluğu olan obez çocuklar, mutlaka çocuk psikiyatri uzmanı ve psikoloğundan da yardım almalıdır. Hatta gerekli vakalarda çocuğun yaşına uygun psikiyatrik ilaçların başlanması hem psikolojik destek sağlamakta hem de iştahın azalmasına yardımcı olarak obezitenintedavisine yardımcı olacaktır.
Ergenliğin başlangıcından önce vücut ağırlığının normalleştirilmesi birkaç nedenden dolayı çok önemlidir: Birincisi, obez çocuklar ve ergenler sıklıkla erişkinlikte de obez kalırlar. İkincisi, çocukluk obezitesi, erişkinde Tip 2 Diyabet, kalp-damar hastalıkları ve metabolik problemler gelişme riskinin artmasıyla önemli ölçüde ilişkilidir. Üçüncüsü, ergenlik döneminde çocuk ne kadar fazla obez ise, kan kanseri (lösemi), lenf bezi kanseri, kalın bağırsak kanseri (kolorektal), meme kanseri gibi bazı kanserlerin gelişme riski yüksektir.
Obezitesi, 12 vücut bölgesindeki kanser gelişimi ile ilişkili bulunmuştur: ağız-gırtlak, yemek borusu, mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi, pankreas, meme, rahim, yumurtalık, böbrek ve prostat.Bu kanserlerin %4-40'ı erişkin obezitesiyle ilişkili bulunmuştur. Diğer taraftan kilo verilmesi, kanser gelişme riskini azalttığı saptanmıştır.
Ayrıca, aşırı kilolu veya obeziteden kaçınmanın bağırsak (kolorektal), rahim (endometriyum), böbrek, yemek borusu ve menopoz sonrası meme kanseri riskini önemli ölçüde azaltabileceğine saptanmıştır.
Obez hastalarda, tiroid kanseri, kan kanserleri (lösemi, multipmiyeloma), cilt kanseri (malignmelanom), lenf bezi kanseri (Non-Hodgkinlenfoma) ve mide kanseri gibi bazı kanserlerin gelişiminin arttığı saptanmıştır. Mesela vücut kitle indeksindeki her 1 birim artış, lösemi (akut miyeloid lösemi) gelişme riskini %4 arttırmaktadır. Diğer taraftan vücut kitle indeksindeki 5 birim artış, kanserlerin gelişme riskini %10-30 oranında arttırmaktadır. Bu nedenle, obezite ile kanser gelişmesi riski arasında maalesef pozitif bir ilişki vardır. Özetle sağlıklı bir kilonun sürdürülmesi, yaşam boyunca kanser riskini azaltmanın kilit oyuncularından biri olarak kabul edilmektedir.
Çocukluk obezitesiile erişkinde kanser gelişme riski arasında da ilişki saptanmıştır. Özellikle obez çocuklarda, erişkin yaşlarda sigarayla ilişkili kanserler, kalın bağırsak kanseri (kolorektal) ve böbrek kanseri gelişme riskinin arttığı saptanmıştır.
Ayrıca ergenlik döneminde obez olan çocuklarda, erişkin yaşlarda kan kanseri (akut miyeloidlösemi), lenf bezi kanseri (Non-Hodgkinlenfoma), pankreas kanseri, yemek borusu-mide kanseri (gastroözofagealadenokarsinom), kalın bağırsak kanseri (kolorektal) veböbrek kanseri (renal hücreli karsinom) gelişme riskinin daha yüksek olduğu saptanmaktadır.
2015 yılında dünya çapında yaklaşık 4 milyon ölüm aşırı kilo ve obeziteden dolayı ölmüştür. Bu ölümlerin yaklaşık %70'i obeziteye bağlı kalp-damar hastalığına bağlıdır.
Çocukluk çağındaki obezite küresel bir halk sağlığı sorunudur ve 21. yüzyılın en büyük sorunlarından biridir. Çocuklar ve ergenler arasında obezite görülme sıklığı dünya çapında artmıştır. Dünyada 2025 yılına kadar 206 milyon çocuk ve ergenin kilo fazlalığı-obez olacağı hatta 2030 yılına kadar bu sayının 254 milyonu bulacağı tahmin edilmektedir.
Ergenliğin başlangıcından önce vücut ağırlığının normalleştirilmesi birkaç nedenden dolayı çok önemlidir.
Birincisi, obez çocuklar ve ergenler sıklıkla erişkinlikte de obez kalırlar. Mesela her 5 obez çocuktan 4’ü ömür boyu kilo fazlalığına müzdarip olma olasılığı vardır. Diğer taraftan obez çocukların yaklaşık %50-60'ı ergenlik yaşında da obez olarak devam etmektedir. Ayrıca obez ergenlerin yaklaşık %80'i obez erişkin olmaktadır. Bu nedenle, obeziteyi azaltmak ve önlemek için erken yaşlarda harekete geçilmelidir. Ancak obez erişkinlerin ancak %30’unun çocukken obez olduğu geri kalan %70’inin ise erişkin yaşlarda obez olduğu unutulmamalı ve erişkin obezitesi ile mücadele devam edilmelidir.
İkincisi, çocukluk obezitesi, erişkinde Tip 2 Diyabet, kalp-damar hastalıkları ve metabolik problemler gelişme riskinin artmasıyla önemli ölçüde ilişkilidir.
Üçüncüsü, ergenlik döneminde çocuk ne kadar fazla obez ise, kan kanseri (lösemi), lenf bezi kanseri, kalın bağırsak kanseri (kolorektal), meme kanseri gibi bazı kanserlerin gelişme riski yüksektir.
Çocukluk çağında obezitesi olanlarda, hem hastalığa bağlı hem de intihara bağlı ölüm riski daha yüksek saptanmıştır. Obezitesi olan çocuklarda, orta erişkin yaşlarından itibaren (46-65 yaşlar arası) erken ölüm riskinin arttığı saptanmıştır.
Obez çocukların, erken erişkinlikte (18-30 yaşlar arası) tüm nedenlere bağlı ölüm riskinin, 3 kat arttığı saptanmıştır. Özellikle çocuk ne kadar obez ise, erken ölüm riski o derece artmaktadır. En sık ölüm nedeni intihar, kendine zarar verme, kalp-damar hastalıkları, endokrin ve metabolik problemler olduğu görülmüştür. Obez çocuklar kilo verdiğinde, erken ölüm riski azalmaktadır.
Diğer taraftan çocukluk obezitesi, sağlıklı yaşam süresini 10-20 yıl kadar kısaltmaktadır.
Ankara Çocuk Endokrinoloji Uzmanı olarak size ve çocuklarınıza yardımcı olmaktan mutluluk duyarız.